5 ay 12 gündür hayatımın en acı sınavını veriyorum.. Sayılı gün çabuk geçermiş, peki ya, bir ömür sürecek acılara, nereden derman bulmalı?.. Benim yüreğim, giderek daha çok yanıyor..
Hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya çalışıyorum, hayatım çok yolundaymış gibi blog yazıyorum, sosyalmedyada gülüp eğleniyorum, süslenip dışarı çıkıyorum. İnsanlar, unuttum, atlattım sanıyor, onlar çoktan unuttular çünkü Ablamı.. Bense, hiçbir yerde duramadığım için, atıyorum kendimi sokaklara..
Ales sınavında dayanamadım, boğuldum, koca amfi üstüme geldi... İlk 105 dakika falan çıkmak yasakmış! Salaklığa bak!?? Cemaate sızdırdıkları sorular, daha kpss bitmeden internette dolaşınca, "sınavdan çıkan öğrenciler ezberleyip, yazmıştır" dediler.. O kopya çekenler yüzünden, sınavdan çıkamamama nasıl sövdüm, nasıl sövdüm anlatamam.. Cehennemde buluşucaz oğlum sizinle!!
Okuldaki sınavlarımda, evde, markette, hatta çok sevdiğim kozmetik mağazalarında bile çıldırıyorum. Hayır çıldırmak bir şey değil, insanlara "ben deli değilim, ablam öldü, sinirliyim sadece, kafam bozuk" da diyemiyorsun.. Çoğu arkadaşıma bile söyleyemiyorum.. Normal bir şekilde söylüyorum, "manyak mısın? niye bu kadar rahatsın? niye haber vermedin?" diyorlar.. Nasıl söylenir ki bu? Yolda gördüğünüz adamı bile facebooka eklemeseniz, timeline'nınız Mısır Çarşı'sı gibi kalabalık olmasa görürdünüz mü demeliyim? Arayıp, sorsan bilirdin mi diyeyim? Nitekim, kuzenlerim dahi, cenazeden beri bir kere bile arayıp "nasılsın?" demedi..
İnsanlar öyle bir koşuşturma içinde ki nereye koşuyorlar çok merak ediyorum... Bir yakının için bile üzülemiyorsan, 5 bin lira maaşlı işinde "çok yoğun" çalışmanın kime ne hayrı var??
Neyse, kimseye kırgın değilim.. Çünkü, umrumda değil o insanlar artık! İnternet arkadaşlarım bile daha çok umrumda... İsmini bile bilmediğim, kullandıkları hesabın adıyla tanıdığım insanlar, ben mutlu olayım diye daha çok şey yapıyor.. Siz olmasaydınız, bu kadar bile toparlanamazdım biliyorum...
Beynim bana, yeni oyunlar oynamasın diye sürekli oyalanıyorum. Kitap, film, internet, avm..
Ama bugün, artık dayanamadım.. Banyo yaparken sesler duymaya başladım.. Başkasından duyup da "saçmalama öyle şey olur mu??" diye düşündüğümüz her şey olabiliyormuş.. Beynimiz sesleri, olduğu gibi "kaydediyormuş".. Atılan çığlıkları, ağlama seslerini, hastanede tanımadığım insanların sorduğu soruları, duydum kulaklarımda.. Öyle çok şeyden pişmanlık duyuyorum ki.. Bu anıların, bu pişmanlıkların, yaptığım yapamadığım şeylerin, beynimden silinmesini istemiyorum...
Bir psikiyatra gidip "uyuştur beni doktor!" demek istemiyorum.. Acılarım bile benim kalsınlar..
Artık yalnız onlar kaldı...
***
İnsanlara, bunları anlatamıyorum, duygu sömürüsü gibi geliyor :/ Buraya neden yazdığımı da çok bilmiyorum ama niyetim sizi üzmek değil. Beni bilirsiniz, aklıma eseni söylemekten çekinmem, haliyle bunlar da en çıplak duygularım... Sevginize, sevdiklerinize sahip çıkın... Bir fotoğraf makinası alıp, sevdiğiniz herkesin fotoğrafını çekin.. Ben, ablamın küçücük ellerini, deniz gözlerini özlüyorum... Öyle pişmanım ki.. İnsanın nereden aklına gelir, her kareyi ölümsüzleştirmek? Gider otu, böceği çekersin.. Ama o minik parmakları çekmezsin... Bir fotoğraf karesine bile muhtaç kalırsın...
Blog yazmaya başladığım zamanlarda, çok agresiftim, üslubum çok sertti. Sonra fark ettim ki ne yazarsam yazayım, sonu "sevdiklerinize sarılın, mutlu olun" falan diye bitmeye başladı.. Sevgiye ve ilgiye olan açlığımdan mıydı bilmiyorum... Öyle işte....
Sevin birbirinizi, hayat kısa..
Mutlu olun, mutlu edin!
Küçük şeylere sevinebilecek kadar sevin yaşamayı...
Hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya çalışıyorum, hayatım çok yolundaymış gibi blog yazıyorum, sosyalmedyada gülüp eğleniyorum, süslenip dışarı çıkıyorum. İnsanlar, unuttum, atlattım sanıyor, onlar çoktan unuttular çünkü Ablamı.. Bense, hiçbir yerde duramadığım için, atıyorum kendimi sokaklara..
Ales sınavında dayanamadım, boğuldum, koca amfi üstüme geldi... İlk 105 dakika falan çıkmak yasakmış! Salaklığa bak!?? Cemaate sızdırdıkları sorular, daha kpss bitmeden internette dolaşınca, "sınavdan çıkan öğrenciler ezberleyip, yazmıştır" dediler.. O kopya çekenler yüzünden, sınavdan çıkamamama nasıl sövdüm, nasıl sövdüm anlatamam.. Cehennemde buluşucaz oğlum sizinle!!
Okuldaki sınavlarımda, evde, markette, hatta çok sevdiğim kozmetik mağazalarında bile çıldırıyorum. Hayır çıldırmak bir şey değil, insanlara "ben deli değilim, ablam öldü, sinirliyim sadece, kafam bozuk" da diyemiyorsun.. Çoğu arkadaşıma bile söyleyemiyorum.. Normal bir şekilde söylüyorum, "manyak mısın? niye bu kadar rahatsın? niye haber vermedin?" diyorlar.. Nasıl söylenir ki bu? Yolda gördüğünüz adamı bile facebooka eklemeseniz, timeline'nınız Mısır Çarşı'sı gibi kalabalık olmasa görürdünüz mü demeliyim? Arayıp, sorsan bilirdin mi diyeyim? Nitekim, kuzenlerim dahi, cenazeden beri bir kere bile arayıp "nasılsın?" demedi..
İnsanlar öyle bir koşuşturma içinde ki nereye koşuyorlar çok merak ediyorum... Bir yakının için bile üzülemiyorsan, 5 bin lira maaşlı işinde "çok yoğun" çalışmanın kime ne hayrı var??
Neyse, kimseye kırgın değilim.. Çünkü, umrumda değil o insanlar artık! İnternet arkadaşlarım bile daha çok umrumda... İsmini bile bilmediğim, kullandıkları hesabın adıyla tanıdığım insanlar, ben mutlu olayım diye daha çok şey yapıyor.. Siz olmasaydınız, bu kadar bile toparlanamazdım biliyorum...
Beynim bana, yeni oyunlar oynamasın diye sürekli oyalanıyorum. Kitap, film, internet, avm..
Ama bugün, artık dayanamadım.. Banyo yaparken sesler duymaya başladım.. Başkasından duyup da "saçmalama öyle şey olur mu??" diye düşündüğümüz her şey olabiliyormuş.. Beynimiz sesleri, olduğu gibi "kaydediyormuş".. Atılan çığlıkları, ağlama seslerini, hastanede tanımadığım insanların sorduğu soruları, duydum kulaklarımda.. Öyle çok şeyden pişmanlık duyuyorum ki.. Bu anıların, bu pişmanlıkların, yaptığım yapamadığım şeylerin, beynimden silinmesini istemiyorum...
Bir psikiyatra gidip "uyuştur beni doktor!" demek istemiyorum.. Acılarım bile benim kalsınlar..
Artık yalnız onlar kaldı...
***
İnsanlara, bunları anlatamıyorum, duygu sömürüsü gibi geliyor :/ Buraya neden yazdığımı da çok bilmiyorum ama niyetim sizi üzmek değil. Beni bilirsiniz, aklıma eseni söylemekten çekinmem, haliyle bunlar da en çıplak duygularım... Sevginize, sevdiklerinize sahip çıkın... Bir fotoğraf makinası alıp, sevdiğiniz herkesin fotoğrafını çekin.. Ben, ablamın küçücük ellerini, deniz gözlerini özlüyorum... Öyle pişmanım ki.. İnsanın nereden aklına gelir, her kareyi ölümsüzleştirmek? Gider otu, böceği çekersin.. Ama o minik parmakları çekmezsin... Bir fotoğraf karesine bile muhtaç kalırsın...
Blog yazmaya başladığım zamanlarda, çok agresiftim, üslubum çok sertti. Sonra fark ettim ki ne yazarsam yazayım, sonu "sevdiklerinize sarılın, mutlu olun" falan diye bitmeye başladı.. Sevgiye ve ilgiye olan açlığımdan mıydı bilmiyorum... Öyle işte....
Sevin birbirinizi, hayat kısa..
Mutlu olun, mutlu edin!
Küçük şeylere sevinebilecek kadar sevin yaşamayı...