Mim yazma konusunda neden bu kadar tembelim acaba? Oysaki bu yazı için heyecanlanıp, aklımdan geçen her şeyi not almıştım ama notu kaybettim.
Konumuz "çocukluk oyunlarımız". Tarihe not düşülesi, hatırlanılası..
Her şeyden önce söylemeliyim ki ben, hiç çocuk olmayanlardanım.. Hep bir ağırlık, bir durgunluk, bir büyümüş de küçülmüşlük durumum vardı. Bu yüzden tek tabanca takılır, arada erkekleri döver, kızların oyunlarında adam kalmayınca, ara kedisi falan olurdum.. Asosyalliğim o zamandan kalma.. Hatta arkadaş edinmekte o kadar başarısızdım ki bir dönem yazlıktaki çocukların yanına yaklaşıp yekten "arkadaş olalım mı?" diyordum. Belki de çocuk da olsak, o zamanlar insanlara güvenmek ve sıcak ilişkiler kurmak daha kolaydı..
Çocukluğum fakir bir mahallede ama güzel bir evde geçti. Babamın bahçeli ev isteğiyle, eli, ayağı toprağa değerek büyüyenlerdenim. Oyunlarımıza sıkça konu olan mekanımız bahçe ve damdı. Kuzenimle fantastik oyunlar kurardık. Bahçedeki ağaçlar efendimizmiş, toprağı çapalamamızı istiyormuş falan :))
Bireysel takılıp, yalnız zaman geçirdiğim için oyuncaklarım ve bisikletim çok değerliydi. Oyuncakların birçoğunu parçalamış olsam da günümüze kadar sağlam ulaşan yüze yakın bebek, peluş, araba gibi oyuncağım vardır! Barbie'yi fakir bulur, Sindy'yi severdim. Güzel kızdı :) Boyunları ve bacakları kırılmasaydı daha da çok sevebilirdim..
Bebek koleksiyonum kadar, arabalarım da ciddi bir yer tutuyordu. Duvara çarpınca geri dönüp yoluna devam edebilen, ışıklı cafcaflı polis arabam hala favorim.. Sevgilimin klasik araba tutkusunu düşününce, evimizde böyle bir koleksiyon oluşacak sanırım. Makinacıların şanına yaraşır :)
Çocukluğum bisiklet sırtında geçmiş olsa da geçenlerde bir kere bindim, bir yerlerim kırıldı resmen :s O neymiş öyle ya.. Başımı alıp gitmeye hastaydım.. Sürekli kaybolur ve caminin minaresini hedef alarak evi bulabilirdim :) Yokuş aşağı inebilirsin bunu başarabilirsin, yok efendim hızlanmış salıncaktan atlayabilirsin falan diye salaklıklara kapılıp, çok kafa göz kırdığımı da eklemek isterim..
Kendi eğlence anlayışımı geçecek olursak, hatırlanması gereken halka mal olan oyunlardan en çok Yerden yüksek, Köşe kapmaca, Yakar top, Saklambaç, El kızartmaca, Taş kağıt makas, Tren gibi dizilip okulun bahçesinde arabacılık oynamaca, Aç kapıyı bezirgan başı (Bunun bir adı var mıydı?)
Bu oyunları ilkokulda kızlı erkekli her teneffüste oynardık. Bazı kızlar küçük gruplar halinde ip çevirir ya da lastik atlardı ama lastikten nefret eder tekerlemelerini falan bile bilmezdim. Asla o lastiğe dokunmadan hoplayıp zıplamayı, lastiği oradan alıp ön bacaktan dolayıp arkaya çevirmeyi falan becerememişimdir.. Bu yüzden çok zorda kalırsalar beni "ara kedisi" yaparlardı, ben de biri yanmasın diye dua ederdim :))
En sevdiğim oyunlar el oyunlarıydı sanırım. 4-5 kişi ellerimizi birleştirip, sırayla vururduk ve şöyle tekerlemeleri vardı..
"Başlıyoruz, Nelerden?, Renklerden..."
"Çatlak, patlak, yusyuvarlak, kremalı börek, sütlü çörek, çek yavrum çek, arabanı yoldan çek. Çekçek amca, burnu kanca, al sana bir tabanca. Tabancada kaç kurşun var? 10 kurşun var 1,2,3...."
"Oy gemici gemici de nerden aldın pirinci... Okulların içinde de ... birinci. Müdür beyin odası da karşı köye bakıyor. Bunu gören öğretmenler bize sıfır veriyor."
Öyle miydi o? Ne saçmaymış yahu.. Bunu delicesine fazla oynadığımızı hatırlıyorum yalnız..
Başlıyoruz, bizim için tam bir komediydi. Sınıfımızın dahi çocuğu, göz renklerini sayarken "beyaz" demişti! :D
Kağıt üzerinde oynanan isim-şehir, SOS, adam asmaca da favorilerim arasındaydı. Acayip hayvan ve şehir isimleri kültürüm o zaman bir hayli artmıştı, çok uzun zamandır oynamadım. Zaten bu oyunları oynayacak kadar insanı bir arada göremiyorum hiç :) Günümüze uyarlarsak, belki bir Tabu, Scrabble falan değildi ama güzellerdi be..
Defterlerimin arka sayfalarında mutlaka SOS kareleri olurdu, bir de fal bakardık, tam bir salaklık..
Bozuldukça aldığım yegane oyuncağım Sanal bebek ve Game boy idi. Aslında bendeki Brick Game ama ben onu hep Game boy diye biliyorudm niyeyse :)) Tabii ki gece gözümü kapatınca, tetris parçaları aşağı iniyor ve araba yarıştırıyordum! Bugün, çocuklarımızı play station ve bilgisayar oyunlarından uzak tutmamız gerektiğinin en büyük ispatı aslında..
Konumuz "çocukluk oyunlarımız". Tarihe not düşülesi, hatırlanılası..
Her şeyden önce söylemeliyim ki ben, hiç çocuk olmayanlardanım.. Hep bir ağırlık, bir durgunluk, bir büyümüş de küçülmüşlük durumum vardı. Bu yüzden tek tabanca takılır, arada erkekleri döver, kızların oyunlarında adam kalmayınca, ara kedisi falan olurdum.. Asosyalliğim o zamandan kalma.. Hatta arkadaş edinmekte o kadar başarısızdım ki bir dönem yazlıktaki çocukların yanına yaklaşıp yekten "arkadaş olalım mı?" diyordum. Belki de çocuk da olsak, o zamanlar insanlara güvenmek ve sıcak ilişkiler kurmak daha kolaydı..
Çocukluğum fakir bir mahallede ama güzel bir evde geçti. Babamın bahçeli ev isteğiyle, eli, ayağı toprağa değerek büyüyenlerdenim. Oyunlarımıza sıkça konu olan mekanımız bahçe ve damdı. Kuzenimle fantastik oyunlar kurardık. Bahçedeki ağaçlar efendimizmiş, toprağı çapalamamızı istiyormuş falan :))
Bireysel takılıp, yalnız zaman geçirdiğim için oyuncaklarım ve bisikletim çok değerliydi. Oyuncakların birçoğunu parçalamış olsam da günümüze kadar sağlam ulaşan yüze yakın bebek, peluş, araba gibi oyuncağım vardır! Barbie'yi fakir bulur, Sindy'yi severdim. Güzel kızdı :) Boyunları ve bacakları kırılmasaydı daha da çok sevebilirdim..
Bebek koleksiyonum kadar, arabalarım da ciddi bir yer tutuyordu. Duvara çarpınca geri dönüp yoluna devam edebilen, ışıklı cafcaflı polis arabam hala favorim.. Sevgilimin klasik araba tutkusunu düşününce, evimizde böyle bir koleksiyon oluşacak sanırım. Makinacıların şanına yaraşır :)
Çocukluğum bisiklet sırtında geçmiş olsa da geçenlerde bir kere bindim, bir yerlerim kırıldı resmen :s O neymiş öyle ya.. Başımı alıp gitmeye hastaydım.. Sürekli kaybolur ve caminin minaresini hedef alarak evi bulabilirdim :) Yokuş aşağı inebilirsin bunu başarabilirsin, yok efendim hızlanmış salıncaktan atlayabilirsin falan diye salaklıklara kapılıp, çok kafa göz kırdığımı da eklemek isterim..
Kendi eğlence anlayışımı geçecek olursak, hatırlanması gereken halka mal olan oyunlardan en çok Yerden yüksek, Köşe kapmaca, Yakar top, Saklambaç, El kızartmaca, Taş kağıt makas, Tren gibi dizilip okulun bahçesinde arabacılık oynamaca, Aç kapıyı bezirgan başı (Bunun bir adı var mıydı?)
Bu oyunları ilkokulda kızlı erkekli her teneffüste oynardık. Bazı kızlar küçük gruplar halinde ip çevirir ya da lastik atlardı ama lastikten nefret eder tekerlemelerini falan bile bilmezdim. Asla o lastiğe dokunmadan hoplayıp zıplamayı, lastiği oradan alıp ön bacaktan dolayıp arkaya çevirmeyi falan becerememişimdir.. Bu yüzden çok zorda kalırsalar beni "ara kedisi" yaparlardı, ben de biri yanmasın diye dua ederdim :))
En sevdiğim oyunlar el oyunlarıydı sanırım. 4-5 kişi ellerimizi birleştirip, sırayla vururduk ve şöyle tekerlemeleri vardı..
"Başlıyoruz, Nelerden?, Renklerden..."
"Çatlak, patlak, yusyuvarlak, kremalı börek, sütlü çörek, çek yavrum çek, arabanı yoldan çek. Çekçek amca, burnu kanca, al sana bir tabanca. Tabancada kaç kurşun var? 10 kurşun var 1,2,3...."
"Oy gemici gemici de nerden aldın pirinci... Okulların içinde de ... birinci. Müdür beyin odası da karşı köye bakıyor. Bunu gören öğretmenler bize sıfır veriyor."
Öyle miydi o? Ne saçmaymış yahu.. Bunu delicesine fazla oynadığımızı hatırlıyorum yalnız..
Başlıyoruz, bizim için tam bir komediydi. Sınıfımızın dahi çocuğu, göz renklerini sayarken "beyaz" demişti! :D
Kağıt üzerinde oynanan isim-şehir, SOS, adam asmaca da favorilerim arasındaydı. Acayip hayvan ve şehir isimleri kültürüm o zaman bir hayli artmıştı, çok uzun zamandır oynamadım. Zaten bu oyunları oynayacak kadar insanı bir arada göremiyorum hiç :) Günümüze uyarlarsak, belki bir Tabu, Scrabble falan değildi ama güzellerdi be..
Defterlerimin arka sayfalarında mutlaka SOS kareleri olurdu, bir de fal bakardık, tam bir salaklık..
Bozuldukça aldığım yegane oyuncağım Sanal bebek ve Game boy idi. Aslında bendeki Brick Game ama ben onu hep Game boy diye biliyorudm niyeyse :)) Tabii ki gece gözümü kapatınca, tetris parçaları aşağı iniyor ve araba yarıştırıyordum! Bugün, çocuklarımızı play station ve bilgisayar oyunlarından uzak tutmamız gerektiğinin en büyük ispatı aslında..
Son olarak, satranca hiçbir zaman kafam basmadığı için, erkek tavlası, asker tavlası, bilimum dama çeşitleri, kızma birader, yılan merdiveni, amiral battı gibi oyun setleri içinde bulunan oyunlara bayılırdım. Kızma biraderde çok adam ağlattım :) Erkek tavlasında da en büyük zevkim erkekleri yenmek, çünkü bileğim çok iyidir, zarlarım şanslıdır.
Mimi yazan diğer arkadaşlar körebe, elim sende, yakar top gibi oyunları uzun uzun yazdılar ben de aklıma gelen diğer şeyleri yazayım dedim.. Bence bu mimi herkes yazmalı mesela buradan başlayalım :)
En naif blogger Şebnem, hepimizin Sevda'sı, Gülbeşeker, Didem örtmeniimmm :) Kendinin Ruj Doktoru, Weba, Cemre, Ne Giysem, JanJan, Elzem Elzeemmm niyeyse sana Orçun modunda seslenmek istiyorum :)
ilk defa bu kadar uzun mimliyorum sanırım, mimledim gitti :)) Yazmadınız di mi? Görmediysem çok sövmeyin :P Ve ihaleye katılıp, arttıran herkesi görmek isteriz..
Yalnız beni kimin mimlediğini unuttum, özür dilerim :(
Sevgili Baykuş'un Notları mimlemiş beni :) Bloguna bakmalısınız, bu şahane bilim insanının gezi yazılarını ayıla bayıla takip ediyorum..
Webaaa yavrum, blog linkini kıskanıyorum :)))
Son dipnot: Okan Bayülgen çelik çomak, beştaş gibi unutulan eski oyunlar için, şehir şehir gezip fotoğraflar çekiyordu. Bir kurum ya da Unicef gibi bir kuruluşun projesiydi sanırım. Birileri para için kendini yırtarken kültürel mirasımız adına bunun düşünülmesi ve hayata geçirilmesi bu dünyanın hala o kadar kirlenmediğini gösteriyor..
Sevgiler Seço :)
Çok tatlı bir yazı olmuş.. :)
YanıtlaSilNostalji yaşattın... teşekkürler
http://loveandsmile.wordpress.com/
Ben mimlemistim :) Nelerden? Renklerden'i biz de oynardik. Tamamen unutmusum, sen yazinca hatirladim :)
YanıtlaSilHah dur yazıyı güncelleyim o zaman. Yorumlara baktım ama çekiliş yorumları çok olunca bulamadım :)
SilO beyaz göz rengi sebebiyle hayatta unutmayacağım bir oyun :D
tetris, atari de mario ve tank =) dışarıda 7taş falan. Ne güzel günlerdi anımsadım simdi :)
YanıtlaSilAtariyle kafayı yemiştim :)) Mortal Kombat ve Power Rangers da çok oynardım :)
SilHatta atarim bozulmasa hala akşama kadar ördek vururdum herhalde :D
yapacam bu mimi en kısa zaman da
YanıtlaSilWuuuuuuuuuu, yoruma geldim mim buldum gidiyorum :) Hahah ben hangi birini yazsam kardeşlerimle beraber adeta bir sokak çocuğuyduk biz :) Teşekkürler kuzucum mim için.
YanıtlaSilDemek Barbie'yi fakir bulurdun heee :)
Bizim zamanımızda o kadar meşhur değildi kereta :D
SilMerhaba Seçil,
YanıtlaSilÇok keyifli bir hatırat ve mim olmuş,zevkle okudum.Teşekkür ederim mimlemişsin,ben de tez zamanda yazacağım.
Sevgiler
:))
SilYa ben bu yazıyı şimdi gördüm desem Seçil!
YanıtlaSilSon günlerde resmen dünyadan elimi eteğimi çekmişim.
Not alıyorum, kafamı topladığım anda da yazıyorum.
Bu arada blog linkimi kıskanma yaa utanırım ben! :)
Utanma yavrum sen bu övgüleri hakkediyorsun :))
SilBen de gündüz evde olduğum için sıkılıyorum, blogları geriye doğru okumaya başladım. Akşam faaliyetlerimiz başlıyor!